Karadut
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum
N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
VE ŞİİRİN HİKAYESİ
1949’da bir gün İstanbul Büyük Kulüp’teki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut’u okumaya başladı:
“Karadutum, çatal karam, çingenem/
Daha nem olacaktın bir tanem/
Gülen ayvam, ağlayan narımsın/
Kadınım, kısrağım, karımsın”…
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü.Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı; tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu… Çünkü şiirde “kadınım, kısrağım, karımsın” dediği kadın, karısı değildi.Bu şiiri 3 yıl önce, bir başka kadın için yazmıştı: Mari Gerekmezyan…
“Kara saplı bıçak gibi”
Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti.O dönem askerliğini yapmakta olan şair-ressamın sinesine, “kara saplı bir bıçak gibi” saplanmıştı. Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı.Artık aşklarından bütün İstanbul haberdardı. Bedri Rahmi, sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.
Yorgun yürek
“Karadut”, 1946’da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı.Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan’ın ölüm haberi geldi.Bedri Rahmi yıkılmıştı.Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı.O dönem içkiye başladı ünlü şair…
Aşağıdaki şiir, o dönemin ürünüdür:
“Türküler bitti/
Halaylar durdu/
Horonlar durdu/(..)
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu /
Yoruldu yüreğim, yoruldu.”
VE HAYATI…VE SANATI…VE RESİMLERİ….VE ŞİİRLERİ
Bedri Rahmi, 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesyonel sanat eğitimi almaya başladı. Ziya Güran, İbrahim Çallı, Léopold Lévy’nin atölyelerinde kendini geliştirmesinin yanı sıra Ahmet Haşim’den de estetik ve mitoloji dersleri aldı.
1931 yılında Fransa’ya ağabeyinin yanına gitti. Fransa’da Gauguin, El Greco, Cézanne, Matisse, Braque, Chagall gibi ustaların resimlerinden etkilendi ve onların eserlerini, tekniklerini inceleme fırsatı buldu. Bu dönemde incelediği ressamların Doğu’ya ait motifleri ve simgeleri kullanmaları Bedri Rahmi’nin fazlaca ilgilendiği bir konu oldu. Buradan hareketle, Musée de L’Homme’da ilkel kavimlerin sanatlarını incelemeye başladı. Özellikle “Güzel, aynı zamanda yararlıdır” fikri de bu yıllarda onun sanatını şekillendirmeye başladı.
İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler, çok renkli, Van Gogh’u çok anımsatan ve onun Güney Fransa’da yaptığı manzaralar gibi ayrıntılı bir manzara içinden duman salarak geçen bir treni, işlerini bir an bırakarak izleyen köylüleri anlatır. Verimli, güzel bir doğa parçası üstünde altın renkli ekinler, yeşillikler arasında sağlam yapılı erkekler, kır çiçeklerinden takılarıyla sevimli genç kızlar trene el sallayarak selamlıyorlar, derinliklere sıralanmış elektrik direkleri, kalkınmanın ve bolluğun simgesi olan silolar arka planda görülüyor.
İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler, çok renkli, Van Gogh’u çok anımsatan ve onun Güney Fransa’da yaptığı manzaralar gibi ayrıntılı bir manzara içinden duman salarak geçen bir treni, işlerini bir an bırakarak izleyen köylüleri anlatır. Verimli, güzel bir doğa parçası üstünde altın renkli ekinler, yeşillikler arasında sağlam yapılı erkekler, kır çiçeklerinden takılarıyla sevimli genç kızlar trene el sallayarak selamlıyorlar, derinliklere sıralanmış elektrik direkleri, kalkınmanın ve bolluğun simgesi olan silolar arka planda görülüyor.
Anadolu Yaşamı
“Ressamım, yurdumun taşından toprağından sürüp gelir nakışlarım. Taşıma, toprağıma toz konduranın alnını karışlarım.”
Mari Gerekmezyan
Mari Gerekmezyan’la 1940’larda başlayan, 1946’da Mari’nin ölümüne dek süren aşktan geriye kalan tabloları görüyoruz. Bedri Rahmi, Mari’yle gizliden gizliye buluşur, sırılsıklam âşıktır ona. Sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar. Pek çok tablo var bu ilişkiden geriye kalan, Karadutum, Sitem gibi pek çok da şiir… Bedri Rahmi onun portrelerini de çizmişti. Mari de Bedri Rahmi’nin büstünü yapmıştı. Usta ressam, düşsel bir tabloda sevdalısıyla kendisini, gökyüzünde kanat açan iki atlı olarak resmetmiştir. Bedri Rahmi, Çorum’da öğrendiği çatalkaram ve çebişim (keçi yavrusu) sözcükleriyle sevgilisine hitap eder mektuplarında ve şiirinde.
At Üstünde Aşıklar, 1944
Sitem
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
Yurt dışı tecrübesinden sonra D Grubu’na da katılan Eyüboğlu, grubun sert geometrik formları ön plana çıkartan analitik kübizm anlayışına ilgi duyar. Bu arada ortak bir yaklaşım olarak Matisse’ye de ilgi duyarak motiflerin görsel etkilerine yönelir. Bu dönemde sanatçı konu olarak önce yerelliğe, sonra biçim olarak motifselliğe ulaşan bir araştırma dönemine açılır. 1950’lerde Akademi’de, atölyesinde dört küheylan çeker arabamızı tanımıyla öğrencilerine leke, çizgi, benek ve rengin resimdeki önemini anlatır. Aynı yıllarda geleneksel el sanatlarının izindedir ressam. Bu arayış, nakışlar, yazmalar, motifler olarak döner sanatçının resimlerine. Yine 1950’li yıllarda Bizans mozaiklerini tanıma şansı yakalar. Kariye’nin müzeye dönüşüm projesi içinde yer alan sanatçı, Kariye Camii/Chora Manastırı’nın mozaiklerini yakından inceleme fırsatı bulur. Bu dönemde yapmaya başladığı resimler benekler ve renklerle buluştuğu, anlaştığı ve onları renk renk tuvallerine taşıdığı dönemin başlamasıdır.
Kırmızı Bacaklı İğdeli Gelin, 1954
İstanbul, 1955
Ona göre sanat görüneni olduğu gibi kopya etmek, düzgün çizmek ya da güzel boyamak değildir. Görünenin özgün bir dille, sanatçının yaratım süzgecinden geçirerek kendi bakış açısıyla yeniden şekillenmesi sonucunda ortaya çıkan eser sanatsal bir değer kazanır ve sanat olarak nitelendirilir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resimleri tahlil edilince iki temele ulaşmak mümkün: Biri, şair duyarlılığının kendine özgü yaratılışıyla kişisel kalan yönü. Öbürü, sanat felsefesi ve hayat görüşüne eklenen teknik olgunluğuyla yerli köklere inebilen ve o yüzden bütün dünyaya hitap edebilen tarafı.
Bedri Rahmi, 1961’de aldığı Rockefeller Bursu ile iki yıl için ABD’ye gider. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yönelir. Amerika Dönemi’nin sanatına başka bir boyut kazandırdığını ifade eder. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de iki yıl misafir profesörlük yapar. 1961 Ağustos’ta UNICEF yararına Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın motifi Amerika’da kartpostal olarak basılır.
Gecekondu, 1972
Çakıl
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
21 Eylül 1975 tarihinde İstanbul’da pankreas kanserinden yaşama veda eder.
Bir Şahit Aranıyor
Yaşadım!
Erik ağaçlan şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.
Yaşadım!
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım!
încirin dallarına yürüyen süt
Yonca tarlasından gelen nefes
Horozun ibiğinden damlayan kan
Yollar ve sevgili türküler şahidimdir.
Trende Yolculuğu, 1975
Bedri Rahmi’nin atölye kapısının girişine astığı yemin…
Bugüne kadar resim sanatı alanında
Yapılagelmiş olanları inceleyeceğime
Kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler
Arasında beni en çok saranları ayırarak
Onlara kendi aramalarımı, denemelerimi katacağıma
Alışılagelmiş, basmakalıp, hazırlop
Klişeleşmiş, çiğnene çiğnene tadı tuzu
Kalmamış hiçbir şeyi tekrarlamayacağıma,
Elimden çıkan her çizgiye
Her lekeye
Her renge
Her beneğe
Kendi aklımı
Kendi tecrübemi
Kendi tasamı
Kendi ömrümü, yüreği basacağıma
Aldığım her nefes, içtiğim su, bastığım toprak
Gözüm, kulağım, burnum,
Elim, belim, dilim, derim üstüne
Yemin ederim.
Yeminimi bozduğum gün
Buradan giderim.