Demokrasi kof mu çıktı?

0
1129

Batı ülkelerinin belirli çevrelerinde bir yönetim sistemi olarak demokrasi konusunda ciddi bir düş kırıklığı göze çarpıyor. Trump, Brexit, İtalyan referandumu, Avrupa’nın pek çok ülkesinde neo-faşist partilerin yükselişi ve iktidara gelme olasılığı bu düş kırıklığının nedenleri arasında gösteriliyor. Nasıl olur da demokrasinin kök saldığı ülkelerde kitleler bu kadar kötü şeyleri ve insanları seçerler sorusu yaygın olarak sorulmakta.

Oysa 25 yıl kadar önce, Berlin Duvarı yıkıldığında, aynı çevrelerde müthiş bir güven ve coşku vardı. Batı tipi demokrasi baskıcı rakiplerini kesin olarak mağlup etmiş, sonsuza kadar sürecek egemenliğini ilan etmişti.  Demokrasi işliyor ve sonuç alıyordu!

Aslında, günümüzdeki derin düş kırıklığının arkasında, klasik demokrasinin öncülleri ve varsayımları konusundaki şaşkınlık var.

***

Aydınlanma ile oluşan klasik demokrasi kuramında, toplumu oluşturan bireylerin rasyonel -yani akıllı- varlıklar olduğuna inanılıyor ya da böyle olduğu  iddia ediliyordu. İnsan, kendisine seçme hakkı verildiği ve seçenekler açıklandığında, “iyi” ile “kötü”, “yanlış” ile “doğru” arasında seçim yapma yetisine sahipti ve “iyi” ya da “doğru”  olanı seçme olasılığı çok daha fazlaydı.

İnsan doğası ile ilgili bu iyimser görüşün arkasında dinsel ya da seküler bir açıklama olabilirdi:

Dinsel açıklamaya göre, Tanrı insanları akıl sahibi olarak yaratmıştı, onun iyi kullanılması Tanrı’nın istekleri arasındaydı.

Seküler açıklama ise, insan aklının, egemenliğin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesinin aracı olduğunu öne sürüyor; onun, bilimin yardımıyla, hurafelerden boşalacak yeri tümüyle dolduracağını ilan ediyordu.

Ve ekliyordu: yeter ki insanlar sürekli ve doğru olarak bilgilendirilsinler!

Bu yüzden ifade ve basın özgürlüğü demokrasinin “olmazsa olmaz”ı sayılıyordu.

***

Demokrasi uygulamalarının günümüzdeki çarpık sonuçlarına bakanlar, yaşananları insanın “akıllı” bir varlık olduğu varsayımından giderek açıklamakta zorluk çekiyorlar. Akılllı bir varlık kendi çıkarlarına bu kadar ters seçimler yapabilir mi? “İyi” bir varlık bu kadar “kötü” insanları baş tacı edebilir mi?  Ne oldu, Aydınlanma’dan bu yana insan mı değişti?  Bir aptallaşma mı söz konusu?

Ve öyleyse, demokrasiden vazgeçmek mi lazım?

Böyle bir aptallaşmayı olası görenler, bunu medyanın içine düştüğü durumla açıklamak eğilimindeler. Belli ki, medya, klasik kuramın kendisinden beklediği işlevleri yerine getirmiyor, getiremiyor. Belli ki, günümüzde “algı” “olgu”dan daha önemli. Son zamanlarda bizim medyada da anılan “hakikat ötesi” (post-truth) toplum tartışmaları bu değerlendirmelerden kaynaklanmakta.

Ancak, demokrasinin hala vazgeçilmezliğini, arkasındaki varsayımlardan gelerek açıklamaya çalışanlara da  rastlanıyor. Bir şartla: Eski varsayımı tepe takla çevirmek şartıyla!

Bunlar diyorlar ki, Aydınlanma’nın insan doğasıyla ilgili varsayımı yanlış formüle edilmiştir; insan hiç bir zaman yaradılıştan erdemli ve bilge bir varlık olmadı.

Peki, öyleyse demokrasi gereksiz mi? Hayır, tam tersine, demokrasi asıl bu yüzden gerekli!

Madem insan doğuştan akıllı ve erdemli bir varlık değil, o zaman hiçbir tek kişiye toplumunun tamamına hükmedecek kadar çok yetki verilemez. Çünkü insan, kötülüğe eğilimlidir, kayıtsız şartsız yetkiyi kötü kullanır!

Bunu engellemenin yolu en sağlam yolu demokrasidir, onun kurumlarıdır.

***

Tıpkı Aydınlanma döneminin insan doğası konusundaki “iyimser” bakışı gibi, günümüzün “kötümser”bakışının da dinsel ve seküler versiyonları bulunuyor.

Dinsel yorum, “Cennetten kovulmuş” olan insana fazla güvenilemeyeceğini hatırlatıyor. O ki “düşük”bir yaratıktır, ondan her şey beklenir.

Seküler yorum ise “homo sapiens”in fıtratına ve antropoloji biliminin bulgularına gönderme yapıyor:  “İnsan türü” savaşkan, bencil, tamahkar, cinsel ayrımcı, mülk düşkünü,  eşitlik karşıtı, kandırılmaya muhtaç bir türdür.  Kötülüklerinin ve kusurlarının kontrol edilebilmesi için demokrasi ve uygarlıkla terbiye edilmesi gerekir.

Yani, demokrasinin kof çıkmış görünmesi, diktatörlük heveslilerine “Buyrun siz daha iyi yönetirsiniz!”demeye gelmiyor. Tam tersine, onların tehlikelerine  karşı uyarıyor!

Halûk ŞAHİN

CEVAP VER

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.