Soğuk Savaş, yeniden…

0
1324

1985’te Berlin duvarının yıkılmasıyla Soğuk Savaş bitti demiştik.
Sadece 30 yıl sürdü.
Dünya, yeniden derin kutuplaşmaların eşiğinde…
Suriye, bu kutuplaşmanın küçük ve somut ilk örneklerini veriyor bile…
Rusya-İran bir tarafta; ABD ve Avrupalılar diğer tarafta…
Ancak Avrupa içinden Rusya safına yaklaşanlar da yok değil.
Türk basınına pek yansımadı ama geçen hafta tüm dünyanın dikkatini çeken çok önemli bir gelişme yaşandı.
Rusya ve Sırbistan ilk kez ortak askeri tatbikat düzenledi.
BARS-2016 adı verilen askeri tatbikatta, Rus ve Sırp askeri pilotları birlikte uçtu.
Ukrayna ve Gürcistan’ın yarısını son birkaç yıl içinde biraz tehdit, biraz hülle yoluyla kendi topraklarına katan Rusya’nın safına yakınlarımızdaki Ermenistan’ı da ekleyin.
Avrupa’nın Brexit ile dağılmaya yüz tuttuğu dönemde, henüz AB üyesi olmamış/olamamış ülkelerin de Moskova’ya meyletmesi çok şaşırtıcı olmaz.
Peki Türkiye ne yapar?
Yıllarca NATO safındaki Türkiye’nin arası, FETÖ ve PYD-YPG terör örgütlerine hâlâ tavır almadığı için ABD’yle gergin.
Uçak krizinin aşılmasıyla birlikte Ankara’nın Moskova’yla ilişkileri ise yeniden, neredeyse eski düzeyine gelmiş, hatta belki geçmiş durumda.
Türkiye de NATO-ABD safından çıkıp, Rusya cephesine girer mi?
AKP hükümeti bunu istese bile -ki yandaş gazetelerin en önemli gündem konusu bu- gerçekte bu pek mümkün görünmüyor.
“NATO’dan çıkıyoruz” kararı verildiği andan itibaren silah sistemleri, ordunun bu sistemlere aşinalığı, ekonomik durum nedeniyle Türk askerinin fiilen kendini NATO sisteminden ayırması yıllar sürer.
Ya içine gireceğimiz diğer sistem ne kadar güvenli? Düşürülen bir uçak yüzünden Türkiye’ye yapmadığı kalmayan Moskova’ya yanaşmak ne kadar akıllıca? Putin’in bir daha yeniden kızıp, Türkiye’yi yerden yere vurmamasını umarak mı politika üretecek Türkiye?
Daha bir ay önce New York’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesi konusunda diplomatik bir iki söz söylediğinde, Moskova’dan hemen tepki geldi.
Rusya Federasyon Konseyi’nin Savunma Komitesi Başkan Yardımcısı Klintseviç, “Türk Cumhurbaşkanı bir piyanoyu aynı anda birkaç kişiyle çalmaya çalışıyor izlenimi bırakıyor. Eminim ki Rus Dışişleri bunu dikkate almış ve gerekli çıkarımları yapmıştır” deyiverdi.
Musul’da “mezhepsel politika izlemeyin” diyerek adını anmadan İran’ı hedef alan Türkiye, Rusya-İran ittifakı tüm hızıyla sürerken, karşısında bir anda Moskova’yı bulursa ne olacak?
Beğenin ya da beğenmeyin…
Türkiye’nin yönü ne Putin tipi bürokratik diktatörlüğün, ne de İran tipi mezhepçi din devletinin yönüdür.
Türkiye’nin yönü, Atatürk’ün çizdiği demokrasi yönüdür.
Bunu değiştirmeye kalkmak, esnaf kurnazlığıyla dış politika yapmak, tıpkı Rus yetkilinin dediği gibi “aynı piyanoyu birkaç kişiyle çalmaya çalışmaktan” ileri gitmez.
O piyanodan melodi çıkmaz; çıksa çıksa gürültü çıkar.
Ki şu anda Türkiye’nin mevcut dış politikasının özeti de budur.
Bolca gürültü çıkarmak…

VE ANKARA, NUSRA’YA ‘ÇEKİL’ DEDİ

Sadece üç ay önce; haziran ayında…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye’den bahsediyor ve Batı ülkelerine çatıyor.
“El Nusra da canla başla DAEŞ’le (IŞİD) savaşıyor. Ona neden terör örgütü diyorsunuz?”
Ve bu hafta sonu, Lozan’da gerçekleşen Suriye toplantısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklama yapıyor:
“El Nusra teröristleri Halep’ten derhal ayrılmalı…”
Türkiye’nin Suriye politikasında bir kırılma daha…
Tüm -yarım tur, kimi zaman tam tur- dönüşlerin ardından da, “Türkiye neden Irak’ta yapılacak Musul operasyonuna sokulmuyor?”;
Ya da “Neden Türkiye’nin Suriye konusunda söyledikleri dikkate alınmıyor?”
İşte tam olarak da bu yüzden…
Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ne de AKP’nin, sadece Suriye değil tüm dünya hakkında tutarlı bir dış politikası olamadı.
İstenenler, beklentiler Ankara’dan hep çok yüksek sesle dile getirildi. Ancak çıkarılan tüm bu gürültüden sonra dış politikada hep dönüşler yaşandı.
Dış politika istikrarlı bir söylem gerektirir.
İyi diplomasi, kimi zaman da, susmayı, yapacağını sessizce halletmeyi içerir.
Aksi halde, yalancı çoban misali çok haklı bile olsanız, kimse sizi dinlemez…

ANKARA FISILTISI

AKP, ‘İDAM’ VE ‘BAŞKANLIK’I AYNI PAKETTE Mİ GETİRECEK?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yine “idam cezası geri gelsin” söylemini heybesinden çıkardı.
Ankara’da MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan başkanlık sistemi tartışmaları devam ederken, Erdoğan da “Başkanlık referandumu hazırlığı” gibi görünen mitinglerine koyuldu.
Konya’da, ardından Trabzon’daki mitinglerde sürekli idam cezasından bahsetmesi, “siyasi partiler idamı parlamentodan geçirsin, ben onaylarım” demesi boşuna değil.
Ankara kulislerinde, 2010 yılında HSYK’nın yapısının değiştirilip, Türkiye’nin hukuk altyapısının yerle bir edildiği referandumda izlenen yöntemin, şimdi planlanan başkanlık referandumu için kullanılacağı konuşuluyor.
2010 yılında HSYK için yapılan referandumda, solcu ve liberallerin oylarını almak için “12 Eylül darbecilerinin yargılanması” maddesi de pakete dahil edilmişti.
Şimdi ise kulislerde, AKP’nin başkanlık sistemini geçirebilmek için MHP’nin de pek gönüllü olduğu “idam cezasının geri getirilmesini” de anayasa değişiklik paketine koyacağı söylentisi hakim oldu.
Böylece hem Meclis’teki MHP’lilerin, “idam geri
gelecek” beklentisiyle başkanlık için ikna edilmesi;
hem de referandumda, başkanlığı içine sindiremeyen vatandaşların sırf “idam cezası” hatırına başkanlık sistemine destek vermesinin önü açılacak.

Zeynep Gürcanlı

 

CEVAP VER

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.