“Yargı gibi ‘gâvur’ kurumlarından asla hoşlanmıyor, onları asla benimsemiyor”

0
920

Aydın Engin*

Demek bir bildiğim varmış. Haftalardır Tayyip Erdoğan’dan söz ederken “Cumhurumun başkanı” yazıyordum. Bazı kem gözler, fesat fikirliler bunu dalga geçmek olarak yorumladılar. Asla. Ben “Cumhurumun başkanı” ile dalga geçer miyim hiç?
Nitekim “Bahçeli – Erdoğan mutabakatı” artık su yüzüne çıktı. Bundan sonrası sonucu etkilemeyecek cilveleşmelerden ibaret. AKP yeni bir anayasa ya da anayasa değişikliği teklifini Meclis’e getirecek. O oturumu Meclis Başkanı yönetecek. Demek oylamaya AKP bir eksikle yani 316 kemik milletvekili ile katılacak. 330’a varmak için 14 stepne lazım. Ihraçlar hesaba katılırsa MHP’nin 39 milletvekili var. Bahçeli bunların arasından 14 değil, 24 değil, 34 milletvekiline zorlanmadan “Evet” oyu verdirtir. Epey yıpranmış olsa da o “Ikinci Başbuğ”dur ve MHP gibi partilerde Başbuğ bir şey derse o rica değil talimattır, buyruktur. Uymayanın sonu fena olur.
Yani 330 “evet” oyu çantada kekliktir. Bunun üstüne ince hesap yapıp “Şu şu kadar, bu bu kadar; peki şu şöyle, öteki böyle olursa ne olur” gibi boş hesapları şimdiden unutabiliriz.

O anayasa teklifinde Erdoğan’ın yürütme erkinin başı olacağı bir düzenleme yapıldı. Adı Başkan olmayacak, Cumhurbaşkanı olacak. Keşki benden kopya çekip “Cumhurun Başkanı” gibi bir ad yakıştırsalardı. Çünkü durum “Ha Ali, ha Veli”den ibaret. “Ha Başkan, ha Cumhurbaşkanı, ha Cumhurumun Başkanı”.
Cumhuriyet yazıişlerindeki hınzır zekâlı genç arkadaşlarım dün başlığı “Cumhur-Başkanı” diye attılar. O tire işareti sayfalarca yazının anlatamayacağını anlatıyor…

***

Haydi dünkü Tırmık’ı hatırlayın. Hani cumhurumun başkanının Avrupa Parlamentosu başkanı Martin Schulz için “Orada bir parlamentonun başkanı, nesin sen” dediği cümleyi aktaran Tırmık’ı…
Söz konusu olan Avrupa Parlamentosu. Avrupa Birliği’nin en yüksek karar organı olan parlamento. Erdoğan’ın dilinde ondan “Orada bir parlamentonun başkanı” diye söz edildiğine dikkatinizi çekerim.
Bu aşağılayıcı niteleme Erdoğan’ın bilinçaltında (yoksa bilinçüstünde mi?) yatan “parlamento” gibi demokratik kurumlara olan nefreti yansıtıyor. Erdoğan için parlamento, iktidarın köpeksiz köyde değneksiz gezmesini önleyen bir ayak bağı.
Çağdaş demokrasilerin hukuk sigortası olan “kuvvetler ayrılığı” da aynı nefretten payını alıyor. O da bir ayak bağı. AKP tayfasının dillerine pelesenk ettikleri “Türk tipi başkanlık sistemi” sadece parlamentoyu etkisizleştirmeyi, silikleştirmeyi hedeflemiyor. Kuvvetler ayrılığının en kilit kurumu “yargı”yı da devre dışı bırakmayı hedefliyor.
Siyasal Islam öyle, devleti temsil eden yetkisiz ve sorumsuz cumhurbaşkanı, yürütmenin başı hükümet, yasama erki olan parlamento (Meclis) ve hepsini evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde denetleyen yargı gibi “gâvur” kurumlarından asla hoşlanmıyor, onları asla benimsemiyor.
Siyasal Islam, hukuku göksel yasaların oluşturduğu; imam, emir, sultan, padişahgibi sıfatlarla donatılmış, iktidarın mutlak sahibi kişilerin yönetimini adeta Islamın bir emri, ilkesi gibi kabul ediyor ve savunuyor.
Şimdi Türk tipi başkanlık sistemi ile o imam, emir, sultanlara bir de “Cumhur -Başkanı” ekleniyor.
Neredeyse “teoriye katkı” diyeceğim ama ortada “teori” yok.
Sadece ortaçağ karanlığı var…


* Bu yazı Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır

 

CEVAP VER

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.